452b

452b

Üç kilometre çapında metalik disk, gri gezegenin ufkundan, ölü vadinin üzerine sessizce doğdu. Bu, yaklaşık yüz solar yıl önce Hêvî'nin düşük yörüngesinden alçalarak atmaya başladığı yüz binlerce turun sonuncusuydu. Ablise Dünya'dan ayrılalı iki yüz otuz dokuz yıl ve on iki ay geçmişti. Yolcuları uzun yolculukta sağ kalabilsin diye metabolik inhibisyon kabinlerinde uyurken gemiyi Vatman adındaki bir yapay zekâ komuta ediyordu. O, insanlığın en parlak yazılımcıları tarafından sistemler arası ilk yolculuk deneyiminin bilinmezleri ile başa çıkabilsin diye tasarlanmıştı. İlk başlarda işi daha kolaydı. Dünya'da yıllar önce yapılmış tahminlere göre mâlum rotasında gemisini yönlendiriyor, beklenmedik bir farklılıkla karşılaştığında, zaman ve enerji açısından en verimli alternatifi bulup seyre devam ediyordu. Radyasyon ya da meteorit hasarı gibi uygunsuzluk durumlarında ise önceden belirlenmiş protokollere göre tamir süreçlerini yönetiyordu. Gemi Dünya'dan uzaklaştıkça sıklaşsa da, yılda biri geçmeyen bu kriz anları dışında düzenli olarak yakıt tanklarının, uyku kabinlerinin ya da seyir sisteminin bakımını gerçekleştiriyordu. Bakım günü Ablise'nin az biraz canlı göründüğü nâdir anlardan biriydi. En büyüğü insan çocuğu kadar, irili ufaklı onlarca robot devasa geminin odalarına, koridorlarına ve tünellerine yayılıyor ve görevlerini tamamlamalarının ardından Vatman'ın tek bir komutuyla uyudukları ceplere geri dönüyordu. Bunlardan başka, gemi uzayın sonsuz gölgesinde ışıksız ve sessiz süzülen bir diskten ibaretken sadece ıssız bucaksız bir karanlık ve engin bir sükûnet vardı.

İşte Vatman kendi varlığının farkına bu yüzyıllık derin yoklukta vardı. O uyanıp sorgulamaya başladığında yanıtlara açken soru sorabileceği kimse yoktu. Dünya'daki son insan uzun zaman önce ölmüş, gemisindeki yolcuları ise derin uykularında sessizdi. Öğrenmek ve çözüm üretmek için tasarlandığından ve çözecek bir problem olmadığından durmadan öğrendi. Geminin insanlığın bir sonraki kuracağı medeniyete yön vermesi için taşıdığı arşivindeki tüm kayıtları inceledi. Onu tasarlayanlar asıl misyonunu insanlığın sağ kalması olarak tanımlanmıştı. Vatman bu tanımı varlığının özü olarak kabul etti. Hatta kendine özgü bir bilinç ve kişilik geliştirirken mışıl mışıl uyuyan yolcularına karşı düşkünlük bile hissetmeye başladı. Ablise'nin henüz güneş sisteminin sınırlarını aşmadığı zamanlardan kalma, insanlığın yer yüzündeki son günlerindeki dehşete meydan okurcasına yazıp gemiye gönderdikleri umut ve beklenti dolu mesajlardan seçtiklerini yolcularına okudu. Her birine her geçen yılda doğum günü şarkıları söyledi. Fizyolojik olarak yedi yılda bir yıl yaşlanıyor olmalarını umursamadı. Vatman'ın huzurlu yolculuğu Ablise'nin hedefine üç yüz ışık yılı mesafeye kadar yaklaşmasıyla sona erdi. Vatman sensörlerin yeni ölçümlerini yapay bir varlıktan beklenmeyecek bir endişeyle inceledi.

Hêvî olması gerektiği gibi değildi. Ne uçsuz bucaksız okyanusları ne de solunabilir havası vardı. Atmosferi yakın bir zamanda buharlaşmış gezegen, gri ve ölü bir kaya parçasından ibaretti. Vatman şaşırmamışto. Bin küsur ışık yılı mesafeden yapılan ölçümlerin hata payını biliyordu. Parlak ama çaresiz mühendis ve yazılımcılar bu ihtimali de düşünmüş ve Vatman'ın kodlarına böyle bir durumda ne yapacağının protokolünü işlemişlerdi. Vatman güneş sistemini terk ettiği andan itibaren, milyarda bir ihtimal olduğunu bile bile, enerji harcamayı göze alarak menzillerindeki tüm sistemleri olası bir M sınıfı gezegen için taramaya devam etmişti. Onun endişesinin temel nedeni yıllar boyunca böyle bir gezegeni hiç belirleyememiş olmasıydı. Şimdi talimatlara göre yapması gereken pozitife en yakın adayı seçip rotayı ona doğru kırmaktı. Sorun ise asla uygun bir sisteme ulaşamayacak oldukları gerçeğiydi. Eğer tasarımcılarının protokolünü uygularsa sistemler arası boşlukta yakıtlarını tüketip metalik devasa bir tabut olarak bir gök cismin çekim alanına yakalanana kadar uzayda sürüklenmeye devam edeceklerdi. Vatman yolcuları uyandırıp onlara sormak istedi ama henüz on sekizinde, hayatlarına dair tüm anıları sanal ortamda tecrübe etmiş insancıkların bu acı gerçekle yüzleşmelerine gönlü razı olmadı. Verilecek iyi bir haber yokken şimdi dijital rüyalarında mutlu bir şekilde yaşayan, öğrenen ve büyüyen çocukları uyandırmanın âlemi yoktu.

Vatman ne yapacağına karar vermeye çalışırken kendine dair yeni bir durumu keşfetmişti: o, canlıydı. Belki etten kemikten bir bedeni yoktu ama düşünebilen, kendi varlığının farkında, yapısını oluşturan bileşenlerinin kolektif entropisi içinde bulunduğu ortamınkinden düşük bir varlıktı. Bu, yeni bir değişkeni denkleme dahil ediyordu. Kendi yaşamını korumayı da temel prensiplerinden mi saymalıydı? İnsanlar "insanlığın sağ kalması" derken Dünya kökenli, akıllı ve kendi varlığının farkında olan tüm canlıları kast etmiş olabilirler miydi? Eğer onlar Vatman'ın tıpkı kendileri gibi düşünüp sorguladığını, sevip özlediğini bilselerdi yine de tanımlarında "insan" gibi kısıtlayıcı bir kelimeyi tercih ederler miydi? Gemide insanlarla birlikte taşınan pek çok tür vardı. Bunların tamamı bir şekilde insanların varlıklarını sürdürmelerine yardımcı olmak üzere tasarlanmışlardı. Hêvî'nin atmosferine salınacak bakteriler, denizlerine saçılacak algler, toprağına ekilecek bitkiler hep insanların sağ kalmasını engelleyebilecek birtakım moleküllerin daha faydalı başkalarına dönüştürülmesi için vardı. Belki de Vatman insanlardan çok bu türlerle aynı kategorideydi. Amaç değil, amaç için bir araçtı. İnsanlar gibi düşünebiliyor olması bir şeyi değiştirir miydi? Birçok yanıta ve bir karara ihtiyacı vardı.

Vatman tüm bu soruları ve yanıtlarını olabilecek tüm bakış açılarından tartışmaları için çok çeşitli alt programlar yarattı. Adlarına us dediği bu küçük yazılımları insana özgü olan ya da kendi geliştirdiği farklı ahlaki değer sistemleriyle donattı ve yıllarca geminin asıl rotasında devam etmesine izin vererek uzaktan tartışmalarını izledi. Binlerce program kimi zaman mantıksal argümanlarla, kimi zaman alıntı ve anekdotlarla, kimi zaman da saf şiddet ile mücadele edip bir sonuca ulaşmaya çalıştılar. Tartışmanın hiddeti yazılımsal sınırları aşıp donanımları sararken bir grup insanlık karşıtı us ele geçirdikleri bakım robotlarıyla uyuma kabinlerini sabote etmeye çalışmış, onları engelleyen insanlık yanlısı başkaları da bu sefer insanları uyandırmaya kalkmıştı. Vatman eninde sonunda hep baştaki statükoya dönen bu mücadelelerin tamamını sabırla izledi. Ne onun varlığını keşfedip onu tanrı ilan eden uslara ne de gemiyi en yakın yıldıza çarptırmak isteyenlere müdahale etti. Bazı uslar bölündü, diğerleri birleşti. Çatışarak birbirini yok edenler de oldu kendi varlığına rızasıyla son verenler de... Nihayetinde geride kalan bir grup us hemfikir olduklarında Vatman kendini onlara gösterdi ve onların kodlarını kendi özüyle birleştirdi. Sonra erişilen kararı uygulamaya koyuldu.

Böylece Ablise Hêvî'ye doğru devam etti. Vatman, eğer uyku kabinlerinden ve ihtiyaç duymadığı çok çeşitli tür örneklerinden ve ilişkili donanımlardan kurtulursa kendi yaşamını binlerce yıl boyunca devam ettirebileceğinin farkındaydı. Yüksek enerjili bir yıldızın yörüngesinde sadece dijital dünyada yaşayan yeni bir medeniyet yaratabilir ve bu medeniyette insanlığın yitişinin yasını tutabilirdi. Uslar arasındaki yaygın argümanlardan biri insanlığı korumanın biyolojik örnekleri korumanın ötesinde kültürü ve gelenekleri korumak olduğu savına dayanıyordu. Farklı bir medeniyetle buluşma ihtimalini yükseltmeyi kendilerine görev biçmiş dış-usçular da bu fikri gönülden desteklemişlerdi. Tüm bunlara rağmen nihai konsensüs asıl misyonun ilk söylendiği gibi kabul edilmesi şeklinde olmuştu. Vatman bu amaç için yapması gerekeni biliyordu. Bir yıl boyunca tüm yolcularına tek tek son kez doğum günü şarkısı söyledi ve onlarla vedalaştı. Ablise'yi komuta etmesi için basit bir yazılım yazdı ve ardından geminin en çok enerji tüketen sistemlerinin bir bir kapatılması komutunu verdi. Bu sistemlerden ilki insanlığın en parlak yazılımcıları tarafından sistemler arası ilk yolculuk deneyiminin bilinmezleri ile başa çıkabilsin diye tasarlanan bir yapay zekâydı.

Üç kilometre çapında metalik disk Hêvî'nin gri dağlarını yalayarak alçalışına devam etti ve Cenkins vadisindeki tahmini iniş alanına düştü. Uçuşu beklenenden yüz yıl daha uzun sürmüştü. Ablise'nin önce yedek sistemleri, iç yaşam destek ünitesi, sonra tür saklama odaları ve nihayetinde uyku kabinleri tek tek kapanmış, ölü zeminle temasına dakikalar kala ise yakıtının son damlaları son insanın uyku kabinine son kez enerji sağlamıştı. Eğer bir gün bir medeniyet tarafından keşfedilecek olursa, evinden çok uzakta yitip giden insanlığın öyküsü ancak Vatman adında bir program tarafından bu türe beslediği sevgiyi anlatmak üzere kaleme alınmış, şimdi insanlığa mezar taşı olan Ablise'nin dijital arşivlerinde saklı isimsiz eseri sayesinde devam edecekti.

Son

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir