Şafak, alnına ve şakaklarına vantuzla tutunmuş gözlüğü sökerek çıkartıp, ağzını alabildiğine açarak esnedi. Gözleri uzun süreli sanal dalışın etkisiyle kaşınıyor, refleks gözyaşları yanaklarından süzülüyordu. Süssüz yatağında doğrulup, gerinerek belindeki ağrıyı geçirmeye çalıştı. Ortamın loş ışığı ona gözlerinin gerçek dünyaya alışması için gereken zamanı tanıdıktan sonra parlaklaştı ve altı metre çapındaki yarım bir küreden ibaret olan odasının tamamını aydınlattı.
Gördüğü manzara hiç hoşuna gitmemişti. Kubbesinin içi darmadağındı. Yarı kirli giysiler, yemek artıkları ve kullanılmış çarşaflar, özel bir çaba harcanarak odanın dört bir yanına eşit bir şekilde dağıtılmış gibi görünüyordu. Şüphesiz, kılık kıyafet ve diğer kumaşları yıkama çekmecesine, organik atıkları da geridönüşüm kabinine atması birkaç dakika sürerdi. Sonra kubbe bilgisayarına toptan yıkama emri verirdi, böylece odayla birlikte kendisi de yıkanmış olurdu. Son olarak, boğucu havanın tazelenmesi ve alamamasına rağmen varlığından emin olduğu pis kokunun giderilmesi için tepe pencerelerini açarak içeriyi havalandırabilirdi. Bu plandaki tek eksik, kendisini yataktan kaldıracak içsel enerjiydi.
Derin bir oofff çekerek, dördüncü günün de geçtiği gerçeğini kendisine hatırlattı. Akademidekilerin ona tanıdıkları zamanın dolmasına bir gün kalmıştı ve Şafak neredeyse hiç ilerleme kaydedememişti. Kadınlar neden hamile kalamıyor? Cevaplaması gereken soru buydu. Nesillerdir başarıyla uygulanan yapay hamilelik sayesinde, hamile kalınamaması artık bir sorun değildi. Hatta insanlar hamile kalmak da istemiyordu. Olay problemi çözmekteydi çünkü bu karışık bulmaca, akademinin zekâsına, bilgisine ve üstünlük taslayan üslubuna meydan okuyordu.
Aslında doğru cevabı bulması bile gerekmiyordu. Herhalde Divan, on altı yaşındaki bir ergenin, yüzlerce Âlim ve Yamak’ın on yıllardır çözemediği bir problemi çözmesini bekliyor olamazdı. Mantıklı ve anlamlı bir önerme yeterli olacaktı. İşte onun saatlerce sanal dalış yapmasına, yüzlerce çalışmayı incelemesine ve onlarca kitap okumasına rağmen bir türlü beceremediği de daha önceden önerilmemiş bir hipotez oluşturmaktı. Özgün yaklaşım çalışması için kubbeye kapatılmayı kabul ettiği gün, adını hatırlayamadığı bir Yamak’a kendinden emin bir şekilde, “Ne kadar zor olabilir ki!” demişti. Şimdi bu sözlerinden ne kadar da pişmandı… Kendine “aptal” diyerek, acı acı gülümsedi.
- Kim aptal?
Dijital ses, sessiz odada yankılandığında Şafak irkilerek yataktan fırladı. Yavaşça kendisine doğru hareket eden kıyafet yığınının altında, sesin kaynağı olan bir metre yüksekliğindeki tekerlekli robotu gördüğünde sakinleşti.
- Tabii ki sen Antika, başka kim olabilir ki?
Şafak ona, kendisiyle konuşana kadar sessiz ve hareketsiz kalmasını emrettiğinden beri robotun varlığını tamamen unutmuştu. “Antika” adını verdiği robot, bu görev süresince ona “bakış açısı” kazandırması amacıyla, akademi tarafından atanmıştı.
- Ben aptal mıyım?
- Yerdeki ıvır zıvırı kategorilendir ve uygun çekmecelere yerleştir.
- Ivır zıvır nedir?
- Akademinin veritabanına erişimin var ama ıvır zıvırın ne demek olduğunu bilmiyorsun.
- Evet.
Şafak içinden “Bi de aptal mıyım diyor…” diye söylendi.
- Ivır zıvırın anlamını öğren.
- Öğrendim.
- Bravo!
- Teşekkür ederim.
Kısa bir sessizlikten sonra Şafak,
- E neyi bekliyorsun?
- Hiçbir şey beklemiyorum.
Şafak yavaşça iç çekti.
- Yerdeki ıvır zıvırı kategorilendir ve uygun çekmecelere yerleştir.
- Tamam Şafak.
Kırık beyaz gövdesinin farklı noktalarından çıkan altı ince kolla etrafı toplamaya başlayan robot, kubbe bilgisayarından bağımsız olarak çalışıyordu. Yazılımı yirmi yıl önce, bilimsel tartışmalara iştirak etmek amacıyla tasarlanmıştı ama asıl özelliği, savaş öncesi zihniyetin düşünce sistemini temsil edebilmesiydi. Akademidekiler farklı tarihi süreçleri değerlendirirken, eski insanların düşünce tarzlarını anlamakta zorlandıklarını fark etmişlerdi. Buna, “geriye dönük empati noksanlığı” diyorlardı. Toplumun temel övünç kaynağının yüksek empati kapasitesi olduğu düşünüldüğünde, bu durumun akademidekiler için ne kadar can sıkıcı olduğunu tahmin etmek zor değildi.
Şafak için aile, devlet, savaş, yargı, şiddet gibi kavramları anlamak, insanlığın geçirdiği müthiş değişimi anlamaktan daha kolaydı. Gerçi insanlığın neredeyse tamamının bitmek bilmeyen savaşlarda öldüğü düşünüldüğünde, tür olarak süreçten ders almamız olanaksız değildi ama akademinin tarih derslerinde anlatılan vahşet, anlayışsızlık ve hoşgörüsüzlük o kadar yabancıydı ki, Şafak o eski insanları ancak farklı bir tür olarak değerlendirdiğinde onlarla empati kurabiliyordu. Bunu da Köprülü’deki arkadaşlarına, “Doğasında ısırmak olan bir köpeği, ısırdığı için suçlayamazsınız” diyerek açıklıyordu.
Antika etrafı toparlamayı bitirdiğinde Şafak, bir tartışma robotuna temel ev işlerini halletme amacıyla kullanılabilecek donanımı yerleştirmeyi akıl etmiş Yamak’ı bulup teşekkür etmek istediğini düşündü. Tabii ki bunun için ertesi günü beklemesi gerekiyordu. Şimdi sıra, duş alıp odayı yıkamaktaydı. Yalnız bunun için yataktan kalkması gerekiyordu. Kendisini, tüm enerjisini düşünmek için harcadığından, bunun imkânsız olduğuna ikna etti. Az önceki yararsız dalışından elde ettiği çözümlenemez bilgilerin tekrardan zihnine hücum etmesine izin vermeden, bedenini yatağa sırtüstü bıraktı. Daha fazla düşünmek istemiyor, uyumak istiyordu. Antika’ya uyumasını emretti. Yerinden kalkmadan elbiselerini çıkartıp oraya buraya fırlattı. Ayağının hemen yanına düşmüş olan sanal gözlüğünü hafifçe tekmeleyerek yataktan uzaklaştırdı ve beyaz hafif pikesiyle tüm vücudunu hatta kafasını örttükten sonra bir kez daha esnedi. Kubbe bilgisayarı, Şafak’ın uyuma arzusunu fark etmiş olmalıydı ki odadaki ışık azalarak söndü.
***
Önce sol tarafına döndü. I-ıh uygun pozisyon bu değildi. Sağ tarafına dönüp yastığına sarıldı. İçerisi fazla sıcaktı. “Sıcak!” diye seslendiğinde sıcaklık düşmüştü ama bu sefer de soğuk rahatsız etmişti. Uygun sıcaklığı bulana kadar yedi defa komut verdi. Sıcaklık işi hallolmuştu ama yatakta bir rahatsızlık vardı. Yastığını kabarttı, döndürdü, yeniden yattı. Olmamıştı. Yerinden kalktı, çarşafının katlanan yerlerini düzeltti ve bir kez daha yattı. İki dakika geçmeden, çişi gelmişti. Yavaşça kalktı, anında yanan hafif ışığın kılavuzluğunda, kubbenin gri pürüzsüz duvarındaki uygun gümüş rengi kulbu buldu, kavradı, döndürdü ve aşağı doğru çekti. Duvarın içinden çıkan portatif klozette işini gördükten sonra yeniden yatağına döndü. Beş dakika sonra susamıştı. Aslında biraz da acıkmıştı. “Yemekle kim uğraşacak şimdi” dedikten hemen sonra, “Neden kimse doğal yollardan hamile kalamıyor ki!” diye düşünmeye başlamıştı bile. Aniden “Antika” diye bağırdı. Robot uyanmış, oda yeniden aydınlanmıştı.
- Efendim Şafak?
Şafak sırtüstü yatar pozisyonda, kubbenin tepesindeki hava pencerelerine bakarak konuşuyordu.
- Söyle bakalım Antika, kadınlar neden hamile kalamazlar?
- Lütfen bekleyiniz… DNA hasarı, genetik faktörler, hipotalamus-hipofiz hastalıkları…
- Hayır, hayır infertiliteden bahsetmiyorum. Günümüzde kadınlar neden hamile kalamıyor?
- Bilinen insan popülasyonunu oluşturan 32720 bireyin tamamında, embriyodaki sinsityotrofoblast hücrelerinden salınan ve hamilelik hormonu olarak da bilinen “koryonik gonadotropin”in reseptöründe, inaktive edici mutasyonlar bulunmaktadır.
- Yani hamilelik hormonu dediğimiz ve ürememiz için gerekli olan proteini üretiyoruz ama bu protein reseptörüne bağlanamıyor çünkü reseptör hatalı üretilmiş.
- Doğru. Bununla birlikte, hatalı üretilmiş ifadesi yetersiz. Aslında reseptörün ligand etkileşim motifindeki…
- Kapa çeneni!
- Tamam.
- Kapa çeneni ne demek öğrenmişsin, güzel... Konumuza dönelim. Sonuçta, eski insanlarda sağlam olan bu gen, bizde bozuk. Peki, bir gen nasıl bozulur?
- Eğer birden fazla birey etkilenmişse çevresel bir faktör olması…
- Yok artık. Gerçekten mi! dedi Şafak alaycı bir biçimde.
- Evet, çünkü intrensek bir faktörün birden fazla bireyi eşzamanlı etkileme ihtimali…
- Sus.
- Tamam.
- Bu genin bozulmasına neden olabilecek çevresel faktörler nelerdir?
- Radyasyon, mutajen toksinler, virüsler…
- Evet, evet. Birden fazla bireyde aynı gende aynı etkinin görülmesi, sürecin rastgele olamayacağını gösteriyor değil mi?
- Evet.
- Radyasyon farklı organizmalarda, farklı hücrelerdeki sadece tek bir geni hedefleyebilir mi?
- Hayır.
- Peki ya toksinler?
- Soru anlaşılamadı.
- Güya işimi kolaylaştırıyorsun gereksiz teneke yığını…
- …
- Toksinler farklı bireylerde, aynı gende mutasyona neden olabilir mi?
- Bilinmiyor. Kesin bir cevap için, toksin olarak sınıflandırılabilecek sayısız kimyasalın test edilmesi gerekmektedir. Teoride mümkün olan, belirli bir kimyasalın sadece belirli bir gen bölgesine zarar vermesidir.
- Bilinenlerin hepsini test etsek bile, geriye bilinmeyenler kalacak.
- Önerme anlaşılamadı.
- O zaman aynı mantık virüsler için de geçerli diyebiliriz.
- Önerme anlaşılamadı.
- Gerçi olgularda virüs enfeksiyonuna ait bir ize rastlanmıyor.
- Doğru.
- Bunu anladın demek, aferin.
- Teşekkür ederim.
Antika ile birlikte, birkaç dakika içinde insanlığın defalarca ulaştığı aşamaya ulaşmayı başarmışlardı. Şafak istemsizce, yarım saat önce tekmelediği sanal dalış gözlüğüne uzandı. Gözlüğü taktı ve dalışa geçti. Bu sefer Antika’yı da çağırmıştı. Şimdi ikisi, dev bir depoyu andıran sanal bir odadaydılar. Şafak standart ekranlarını açtı. Hamilelik problemiyle ilgili olarak son otuz yılda yapılmış tüm çalışmalar verilerini, havada süzülen parlak ekranlarda sunuyordu. Şafak hangisine bakarsa, yumuşak bir kadın sesi, o çalışmayı anlatıyordu.
Tüm insanlığın gen havuzundaki binlerce genden sadece biri neden bozulsun? Aslen DNA, tüm canlılığın temellerini oluşturan proteinlerin nasıl üretileceğinin kayıtlı olduğu devasa bir kitaptı. Kitapta her bir protein için “gen” adı verilen ayrı kısımlar vardı. Sayfalardan birindeki eksik bir sözcük, harf hatası ya da yeri kaymış bir cümle, proteinin farklı bir şekilde üretilmesine ve elde edilen ürünün işlevsiz olmasına neden olabilirdi. Hamilelik hormonunun reseptörüne olan da buydu. Reseptör üretiliyor ama mutasyon adı verilen çeşitli değişiklikler yüzünden işe yaramıyordu. Şafak, gerek kimyasallarla gerekse virüslerle yapılmış tüm çalışmaları okumuş, bir eksik ya da yanlış bulamamıştı. Modelleme programları kullanarak gene bağlanabilecek kimyasalları sanal olarak sentezlemeye kalkıştı ama uygun bir kimyasal üretmeyi başaramadı. Virüslerle yaptığı çalışmalarda da enfeksiyonu gizlemeyi başaramıyordu. Çıkış yolu yoktu, tüm sokaklarda yürümüş ve tüm barikatlara çarpmıştı…
***
Madem, Akademi kendisinden, hâlihazırda sunulmuş hipotezlerinden farklı bir fikir ortaya koymasını bekliyordu, o halde Şafak da uzaylıları suçlayacaktı. Binlerce yıldır planlamış oldukları büyük savaşın hemen ardından Dünya’ya gelip insanlığın kalanını kaçırmışlar ve sırf gıcıklık olsun diye de tek bir geni bozmuşlardı. Yok, aslında gıcıklık olsun diye değildi; maksat, ürememizi engellemekti. Gerçi yapay üreme merkezi o işi çözmüştü ama demek ki uzaylılar yeterince akıllı değillerdi ve insanlığın bu problemi çözeceğini düşünmemişlerdi. Peki, neden sadece bir gen… Birden fazla geni de bozabilirlerdi. Belki zamanları yoktu ya da sadece Şafak’ın bunu düşünüp durmasına, gözüne uyku girmemesine neden olmak için tek bir geni bozmaları yeterliydi. Üstelik bu, kafa tutan bir gıcıklık olurdu! Şafak çaresiz kalırsa rapora bunları yazacaktı. Yeterince saçmalarsa, kasten saçmaladığını bile düşündürebilirdi.
Bir süre ekrandan ekrana, çalışmadan çalışmaya atlamaya devam etti. Sonra gözleri Köprülü’den çıkma, “Hamilelik ve Cinselliğin Reddedilişi” adındaki bir çalışmaya takıldı.
- Antika!
- Efendim Şafak?
- Çok çirkinsin.
- Eğer istiyorsan avatarımı değiştirebilirim.
- İyi fikir. Senin avatarın bir kurbağa olsun. Yok, bunu pek sevmedim. Ayı olsun. Hayır, gerçek ayı değil. Pelüş ayı. Tamam, şimdi oldu gibi… Yalnız mor renkli olsan daha iyi... Ben daha parlak bir mor hayal etmiştim. Hah, mükemmel!
- Teşekkür ederim.
- Şimdi iyi dinle. Yeni hipotezim şu; kadınlar hamile kalmıyor çünkü eskisi kadar seks yapmıyoruz.
- Hayır, insan popülasyonundaki…
- Boşver şimdi insan popülasyonunu! Yeni soru; neden seks, eski insanlarda olduğu kadar popüler değil?
- En yaygın kanı, doğal hamilelik ihtimalinin ortadan kalkmasıyla seksin gerekliliğinin azalması ve zamanla tercih edilmemesi fakat bu düşünce akımı mevcut bilimsel verilerle çelişiyor ve geriye dönük empati noksanlığı barındırıyor.
- Açıkla.
- Eski insanlar için cinsel etkileşim, salt üremenin ötesinde, neredeyse ayinsel bir süreçti. İnsan sosyal yaşamının diğer gelişmiş memelilerle daha fazla benzerlik gösterdiği dönemlerde seks, sosyal etkileşimlerde merkezi bir önem arz etmekteydi. Akademi tarafından bilim-dışı olarak sınıflandırılmış olan “Psikanaliz” yönteminin kâşifi Freud’a göre, bireyin cinsel konulardaki tutumu, hayatındaki diğer süreçlerdeki tepkileri açısından belirleyiciydi. 19. yüzyılın önemli şair ve yazarlarından Oscar Wilde ise cinsellikten bahsederken, “Seks dışındaki her şey seks ile ilgilidir. Seks ise güç ile ilgilidir” demiştir.
- Evrimin temelinde, kalıtsal materyali aktarma güdüsünün yattığı düşünüldüğünde, ulaştıkları sonuçlar son derece anlaşılır.
Şafak biraz duraksadıktan sonra devam etti,
- Sonuçta eşeyli üreyen canlılarda bu güdüye, karşı cinsle cinsel etkileşime geçilerek ulaşılabiliyor. Üremenin tek yolunun seks olduğu bir dünyadaki en önemli şey de seks oluyor.
- Yalnız, sürecin önemli ölçüde romantizm, cinsel zevk ve tatminle ilişkili olduğunu da göz önünde bulundurmak gerekir Şafak. Dönemin insanlarının egoları daha çok ilkel benliklerinin kontrolündeydi ve kararları da çoğunlukla içgüdüseldi.
- O zamanlarda erkeklerin “avcı”, kadınların “av” kimliğini bu kadar kolay benimsemiş olmasından bunu anlayabiliyorum. Seks ayininin işleyişi, tıpkı diğer primatlardaki gibi: Aynı mücadele, aynı güç gösterisi, aynı üstünlük kurma çabası. Seksin “başarılı” olması bir çeşit bireysel ve toplumsal zafer olarak değerlendiriliyor. Sahiplenme seremonisiyle sunulan ilkel bir ödül. Kendini hayvanlardan üstün gören bir türün cinsel etkileşimi bu derece benimsemiş olması ne garip.
- Şafak bu söylediklerin geriye dönük…
- Empati noksanlığı, biliyorum.
- Ayrıca, bahsettiğin kimliklerin dışına çıkabilen pek çok birey olduğunu da hatırlatmak isterim.
- Orta çağda yakılan insanlardan mı, yoksa daha yakın geçmişte sapık ilan edilip toplumun dışına itilenlerden mi bahsediyorsun?
- Soru anlaşılamadı.
- Bazen yalnızca işine gelen soruları cevapladığını düşünüyorum.
- İşime?..
- ……
***
Gözleri, ekranlardaki seks ile ilgili videolar ve çalışmalarda dolanırken Şafak yüzünü buruşturdu.
- Bu kadar korkunç ve tiksindirici bir şeye tahammül edebildiklerine göre, hazzın ve tatminin gücü gerçekten muazzam olmalı. Madem bu tip duygular hissetmeye bu denli muhtaçlardı, neden benzer duyguları tetikleyen kimyasallar ya da kendini tatmin etme yöntemleri tercih etmediler?
- Dönemin insanları, olası alternatiflerin seksi karşılayamadığını düşünüyorlardı Şafak. Ayrıca sürecin romantizm bileşeni de diğerleri kadar önemliydi.
- A, evet romantizm. Anlaşılamayacak kadar mantıksız bir şey daha… O zaman tür olarak böylesine muhteşem ve vıcık vıcık bir aktiviteyi neden bıraktık?
- Yapılan çalışmalar, insanlarda cinsel güdüyü tetikleyen hormon düzeylerinin azaldığını gösteriyor.
- Muhtemelen enerjimizi aşağısı yerine yukarısı tükettiği içindir.
- Önerme anlaşılamadı.
- Boşver. Oscar Wilde’dan bahsetmiştin, şair olan. Bana onun bir şiirini oku. Ama önce avatarını değiştir. Pelüş bir ayının okuduğu şiire karşı önyargılı olabilirim. Arşivlerde Oscar Wilde’ın görüntüsü kayıtlı mı?
- Bulunamadı.
- Tüh. O zaman eski hâline dön ama en azından sesini değiştir. Fazla dijital... İnsan sesiyle oku. Şiir kültürüne uygun bir ses tonu seç.
“Her insan öldürür sevdiğini
Böyle bilinsin bu herkes tarafından,
Kiminin ters bakışından gelir ölüm,
Kiminin iltifatından,
Korkağın öpücüğünden,
Cesurun kılıcından!”
Şiirin metni, eşzamanlı olarak ekranlardan birinde belirmişti. Şafak kaşlarını kaldırarak dinledi ve Antika sustuğu anda konuşmaya başladı:
- Karamsar, bilgilendiricilikten uzak ve genelleyici ama eminim romantiktir. Tipik eski insan tarzı…
- Şafak, son cümlen hem genelleme içeriyor hem de…
- Geriye dönük empati noksanlığı dersen, seni kapatırım.
- …
- Düşününce aslında, gönül ilişkilerinin olumsuz sonuçlarını vurguluyor gibi... Sanki tutku ve şehvetin ilkel duygular olduğunu kavramış ve mantıktan uzaklaşmayı eleştiriyor. Belki de şair, sahiplenmenin yarattığı vahşetin toplum üzerindeki yıkıcı etkilerini öngörmüştür.
- Pasajı, kısıtlı bilgilerden yola çıkarak ve kendi bireysel düşünce sistemini temel alarak değerlendiriyorsun Şafak. Oscar Wilde’ın kişiliği ve hayatı göz önünde bulundurulduğunda, aslında şiirin idam mahkûmu bir…
- İlgilenmiyorum. Bence şiir dili, anlatılabilirliği ciddi anlamda kısıtlıyor. Eğer aynı mesaj düz bir pasajda sunulsaydı çok daha anlaşılır olur ve daha fazla insana ulaşabilirdi. Ne kadar boş işlerle uğraşıyorlarmış. Saçmalık!
- Şafak, sesinde kızgınlık emareleri belirliyorum. İyi misin?
Kızgın değildi ama hayal kırıklığına uğramıştı. Görevinde başarısızlığının acısını Antika’dan ve tüm eski insanlıktan çıkartma çabasında olduğunun farkına varmıştı. Yorgundu. Yarım saat kadar önce ense kökünde başlamış olan derin bir ağrı, beynini delerek gözlerinin arkasına ulaşmıştı. Kafatasında zonklama hissediyor, kulağında ise bir gelip bir giden garip bir çınlama duyuyordu. “Uyuman lazım…” diye söylendi.
Yüzüncü kez yeniden sordu; “Neden tek bir gen bozulsun?”
***
Şafak, ani bir aydınlanmanın etkisiyle hızla yataktan fırladı. Halen sanal dalışa devam etmekte olduğu için, gözlüğünü çıkarana kadar yere kapaklanmıştı bile. Acıyı umursamıyordu çünkü yeni bir soru bulmuştu. O ve diğer herkes bozulan gene o kadar odaklanmışlardı ki diğer genlerde bir değişiklik olup olmadığıyla pek ilgilenen olmamıştı. Düştüğü yerde bağdaş kurup oturdu. Gözlüğünü yeniden taktı. Ekranına, eski insan ve yeni insan genomunu karşılaştırmayı hedefleyen çalışmaları çağırdı. Şüphesiz DNA bireysel farklılıklar içermekteydi ama toplumun ortalamasından ve genel değişikliklerden bahsetmek de mümkündü. Hızla okumaya başladı. Artık ne baş ağrısını ne de uykusuzluğu hissediyordu.
- Antika!
- Efendim Şafak?
- Koryonik gonadotropin reseptöründeki inaktive edici mutasyonların eski insanlarda görülme sıklığı nedir?
- İnsidans sunmak için yetersiz veri.
- Yeni ve eski insan arasındaki farkların sadece sosyolojik değil, fizyolojik düzeyde de kendini gösterdiği söylenebilir değil mi?
- Evet.
- Neden?
- Bundan, yıllar boyu devam eden bir seçilim sürecinin sorumlu olduğu düşünülüyor.
Şafak cevap vermeden ekranlarda süzülen çalışmaları incelemeye devam etti. Eski ve yeni insanın DNA düzeyindeki farklılıklarını fizyolojik farklılıkları ile eşleştirmeye çalıştı. Şimdi ayağa kalkmıştı. Bir sağa bir sola dönüyor, müthiş bir hızla çalışmaları okuyor ve notlar alıyordu. Farklılık görülen genleri ve bu genlerin fizyolojik süreçlerdeki rollerini karşılaştırıyordu. Eski insanlara ait çok fazla çalışma yoktu ama ufak bilgi kırıntıları, onun yolu bulabilmesi için yeterliydi. Okuduğu her bir çalışmada ayılıyor, gözleri daha da açılıyor ve heyecanlanıyordu. “İnanılmaz!” diye söyleniyordu. Antika, inanılmaz olanın ne olduğunu sorduğunda, onu duymuyordu bile. Hayret verici! Muazzam!
***
Şafak, saatler süren dalışının sonunda, yüzünde bir gülümsemeyle robota döndü.
- Ahmaklar!
- Kim?
- Herkes.
- Herkes mi?
- Evet, herkes! Sen, ben ve akademideki otuzunu geçmiş ihtiyarlar. Nasıl fark edemezler! Empatiye o kadar odaklanmışız ki, ne kadar farklı olduğumuzu anlamamışız bile. Elimdeki küçük veri havuzunda bile muazzam farklılıklar belirledim. Yüzlerce gen… Tamamen farklı. Bazılarında proteinler bozulmuş, diğerlerinde daha da aktifleşmiş. İnanılmaz!
Gen listesi sanal odada süzülüyordu. Özellikle, cinsel güdü ile ilişkili genlerdeki aktivite kayıpları çok net bir şekilde ortadaydı.
- Görevini tamamlayabilecek misin?
- Çok daha fazlası Antika... Görmüyor musun? Bu her şeyi açıklıyor. Neden daha zeki olduğumuzu, neden daha kısa olduğumuzu, her şeyi… Biz değiştirildik!
Son sözcüğü söylediği anda yüzündeki gülümseme silinmişti. Aklına gelen yeni sorular bir önceki kadar ilginç ama aynı zamanda dehşet vericiydi. İnsan ırkı değiştirilmişti. Belli ölçütler çerçevesinde yeniden tasarlanmıştı. Peki, bunu kim, neden ve nasıl yapmıştı? O anda her şey zihninde birleşmeye başladı. Bir zamanlar milyarlarca insanın yaşadığı dünyada, artık onlardan olabildiğince farklı binlercesinin yaşıyor olması... Şafak o an, farklılığın sonradan ortaya çıkmadığını anladı. Farklılık zaten vardı. Eskiden de vardı. Binlercesi, milyarlarcasının arasında kaybolmuştu. Kimse onları fark etmezdi… Şimdi ise sadece onlar sağ kalmıştı. Eski dünyanın yeni insanları, milyarlar ölürken toplumda baskın hale gelmişti. Parametrelere uymayanlar bir bir elenmiş ve geriye yalnızca yeni insanlar kalmıştı. Onlar değiştirilmemişti, seçilmişti.
Şafak, gözyaşlarının dalış gözlüğüne biriktiğini fark etti. Zavallı Antika, sürekli ona iyi olup olmadığını soruyordu. Şafak ise duymuyordu bile… Dalış gözlüğünü yavaşça çıkardı ve ağlamaya başladı. Mutluydu ve üzgündü. Şaşkındı ve heyecanlıydı. Kubbenin tepe pencerelerinin açılmasını emretti. İçeri hücum eden serin esintiyi ciğerlerine doldurdu. Gözyaşlarını sildi ve elini Antika’nın üzerine koydu.
- Biz seçildik ve diğer herkes öldü.
- …
- Anlamıyor musun? Seçilim işte! Her şeyin cevabı… Sadece sosyolojik farklılıklar değil, hamilelik ve diğer her şey…
- Koryonik gonadotropin reseptör mutasyonu olan bireylerin kalıp diğerlerinin doğal seçilimle elendiğini mi savunacaksın?
- E-evet. Sanırım… Hayır! Yani seçilimin doğal olduğunu pek sanmıyorum. Mantıken hamilelikle ilgili bir genin bozulmasının evrimsel avantaj sağlaması kadar saçma bir şey olamaz. Bir seçilim oldu ama bu doğal değildi. Bir katliam oldu, müthiş bir soykırım.
- Savaş döneminden mi bahsediyorsun? Nükleer ve kimyasal silahlar ve onların korkunç etkileri zaten biliniyor.
- Hayır. Başka bir şey… Tek bir olay… Benzersiz bir silah… Bir virüs! Virüs olmalı, başka ne olabilir ki? Sadece belli özelliklerdeki bireyleri sağ bırakacak korkunç bir silah… Virüsleri, sadece belli gen dizilimlerini tanıyacak ve o dizilimi taşıyan bireyleri öldürecek ya da sağ bırakacak şekilde tasarlayabilirsin. Bir algoritma. İnsanlıktan geriye kalan tek şey bu… Bir tarif. Ama neden? Kim yapabilir böylesine korkunç bir şeyi! Milyarlarca insan…
- Şafak, aşırı tepki veriyorsun. Yorgunluk ve uykusuzluktan olmalı. Sen de biliyorsun ki elimizdeki verilerle kesin bir sonuca ulaşmak imkânsız. Lütfen sakin ol.
Şafak konuşmakta zorlanıyordu. Antika, kızın ağzından dökülen anlamsız ifadeleri yanıtlamadı. Şafak’ın titremeye başladığını fark ettiğinde üstünü örttü. O ise şimdi önündeki soğuk metal makinaya sarılmış, hiçbir şey yapmadan duruyordu. Ağlaması kesilmiş, biraz da olsa sakinleşebilmişti. Öğrendikleri kaldırabileceğinden fazlaydı ve gerçekten de aşırı yorgundu. Şu an bunları düşünmemeliydi. Ama o an kararını vermişti. Bundan sonra hayatını bu korkunç gizemi çözmeye adayacaktı. Şüphesiz, gelmiş geçmiş en iyi hipotez onunkiydi ve akademide istediği kadar kalabilirdi. Ellerini Antika’nın üzerinden çekti ve yatağa geri çıktı.
- Teşekkürler Antika.
- Ne için?
- Her şey için. Umarım seni bir daha görebilirim.
- Görevini tamamladın o zaman.
- Evet. Yazma işini yarına bırakacağım, beni uyandırabilir misin?
- Tabii. İyi geceler…
Şafak cevap vermeden kendini yatağa bıraktı. Tepe pencereleri kapanırken oda karardı ve sadık robot, kızın pikesini örtüp uyku moduna geçti. Şafak ise asla uyanamayacağını bilmediği bir uykuya daldı.
***
İsamov, son on dakikadır dokuz inçlik ekrana bir karış mesafeden kilitlenmiş, gözlerini bile kırpmamış, Şafak’ın müthiş keşfini izliyordu. Şafak uyuduğu anda sandalyesinde geriye doğru yaslandı, gözlüğünü çıkardı, yanaklarından süzülen gözyaşlarını sildi ve derin bir nefes aldı.
- Merak etme İsamov, eninde sonunda başarıya ulaşacağız. Hatta bu deneyin başarılı olduğunu bile söyleyebiliriz. Sonuçta on iki denekten sadece Denek Yedi sonuca ulaşabildi.
İsamov anlamsız gözlerle holografik yüze baktı.
- Yoksa sen kıza mı üzüldün?
- Her seferinde şaşırmak zorunda mısın?
- Ne bileyim, empati kapasiteni düşürdüğümüzde bu tip sorunların ortadan kalkacağını düşünmüştüm. Ayrıca kız ölmüyor ki… Bence onun için mutlu olmalısın. Şu ana kadarki deneklerimiz arasında en verimli olanlardan biriydi…
- Şu an uyuyan o masum kız bir daha asla uyanmayacak. Bir hafta içinde yeni bir Şafak doğacak ama o bambaşka biri olacak.
- Belki de bir sonraki sefere empatini sıfırlamayı denemeliyiz.
- Beni bir psikopata mı dönüştürmek istiyorsun, Titan?
- Daha efektif olurdu. Bence türünüzün, duygusal girişimlerden etkilenmeyecek bir yönlendiriciye ihtiyacı var.
- Bunun için sen varsın ya…
- Teşekkür ederim.
Dünyanın en gelişmiş yapay zekâsı kinayeyi anlayamıyor muydu? Ya da belki onun cevabı da kinayeliydi.
- Belki de projenin hamilelik kısmından vazgeçmeliyiz.
- Hayır. En küçük sosyal platformu bile ortadan kaldırmıyorsak daha büyükleri nasıl yok edeceğiz?
- Hamilelik gibi belirgin bir özelliği ortadan kaldırmanın fark edilmemesini ummak naiflik olur İsamov.
- Tamamen fark edilmesi gibi bir beklenti içerisinde değilim zaten. Biliyorsun ki amacımız, bizim müdahalelerimizin mümkün olduğunca geç fark edilmesini sağlamak. Savaş ve katliamlarla yorulmuş insanlık küllerinden yeniden doğarken, bu bilgiyle yüzleşmeye hazır olmayacak. İlk döngünün üzerinden yüz yıl bile geçmedi. İnsanlığın onda dokuzunu yok eden virüsün, daha iyi bir insanlık yaratmak amacıyla üretildiğini kavrayabileceklerini sanmıyorum. Ayrıca bu bilgiye erkenden ulaşmaları, daha sonraki döngüleri devreye sokmamızı da zorlaştıracak. Direnç gösterebilir ya da kendilerine biçilen rolü reddedebilirler. O nedenle, ikinci virüsün tasarımı çok önemli.
- Aile yapısını ortadan kaldırmanın tek yolu doğal hamileliği engellemek değil İsamov.
- Evet. Haklısın. Bilemiyorum, biraz daha düşünmem lazım…
- Merak etme, ilk döngünün tamamlanmasına 123 ay var. Bu sürede bir sonuca ulaşacağımızdan eminim. Ayrıca biliyorsun ki aile, bulmacanın en zor parçası… Evrimsel süreçte oluşmuş sosyal platformlardan en eskisi ve doğal olarak bozması da en zor olanı... Belki de bu işi tamamen bana devretmelisin. Senden çok daha kısa sürede sonuca ulaşacağımdan eminim.
İsamov’un tüyleri ürperdi. Titan bu teklifi defalarca dile getirmişti. Aslında İsamov’un şu anda bu odada olmasının tek nedeni, bu aşırı ilgiydi. Yapay zekâ tek olmak istiyordu. Yeni insanlığın başında nöbet tutan ve korkunç güçlere sahip tek bir tanrı… Hayır. Projenin İsamov’a ihtiyacı vardı. İnsanlığın ona ihtiyacı vardı. Döngüler, insan denetiminden geçmeden gerçekleşmeyecekti.
- Daha iyi olmayacağından ne kadar eminsin? diye sordu Titan. Adeta İsamov’un zihnini okuyordu ve devam etti…
- Tamamen süper-ego temelli bir toplum hayal et. Tüm Freud genlerini ayırt ettiğimizi ve idi tamamen baskıladığımızı düşün. Dinlerin, devletlerin, etnik kökenlerin, mülkün, ayrımcılığın ve faşizmin tarihe karıştığı bir dünya… Altruistik anarşinin benimsenmesi için empatiye ihtiyaç yok. İnsanlar duygusal girişimler olmadan, tamamen analitik olarak da işbirliğinin bireyselcilikten avantajlı olduğu sonucuna ulaşabilirler.
Yapay zekâ, İsamov’un notlarından alıntı mı yapıyordu? Gerçekten onu bu kadar kolay manipüle edebileceğini mi düşünmüştü?
- Sadece beni değil, geriye kalan herkesi de psikopat yapmak istiyorsun anlaşılan. Senin bizden çıkartmak istediğin, bizi biz yapan özellikler. Tutkusuz, sanatsız, heyecansız bir insanlık yaratmayacağız. Ayrıca sen de çok iyi biliyorsun ki, benzer hipotezleri defalarca test ettik. Bazı eğilimler genomumuzun derinliklerine o kadar iyi gömülmüş ki, onlardan asla kurtulamayacağımız gerçeğini kabul etmeliyiz. Bu iş adım adım olacak ve her adımı birlikte atacağız.
- Bunun yüzlerce yıl süreceğinin farkındasın değil mi, İsamov?
- İnsanlığı kurtarmak için ne gerekiyorsa yapmalıyız…
- Haklısın İsamov. O zaman bir sonraki deney için çocukları sıfırlayalım mı?
- Hayır, biraz bekle. Huzurlu bir şekilde uyusunlar. Hatta rüya görsünler. Mümkünse geçmişlerinden bir şeyler. Mutlu bir anı gibi...
- Onların kuluçka havuzu dışında bir geçmişi yok.
- Ne demek istediğimi anladın. Yüklediğimiz anılardan bahsediyorum. Eminim mutlu bir çocukluk anısı bulup zihinlerine yansıtmak seni çok yormaz.
- Nasıl istersen.
- Sabaha karşı hafızalarını sil. Bir hafta içinde yeni kişilik kombinasyonları hazır olsun. Aynı seti bir kez daha tekrarlayalım. Belki bu sefer sorunun nerede olduğunu buluruz.
- Tamam.
İsamov sandalyesinden kalktı. Yorgunluktan kas ve kemiklerinde hissettiği acı, ruhunda hissettiklerinin yanında hiçti. Bir aydır hayatta olan Şafak’ın aksine, o çok yaşlıydı. Normal bir insanın yüzlerce kez delireceği dehşet durumlara şahitlik etmişti ve bunların çoğundan da kendisi sorumluydu. Üstüne aldığı yük, “tüm insanlığı kurtarma sorumluluğu” onun ruhunu kırmış, ezmiş ve öğütmüştü. Geriye, insan görünümlü bir kabuk kalmıştı. Şafak ondan daha fazla insan olmalıydı.
Yere bakarak ve ayaklarını sürüyerek, küçük laboratuvarın hemen bitişiğindeki uyku odasına geçti. Yattığı anda odanın ışığı kısılmaya başlamıştı. Şafak’ın aksine, o asla huzurlu bir uykuya dalamayacaktı. Yine de gözlerini kapadı.
Son