Nil saatine bakıp adımlarını sıklaştırdı. Asistanından tam yerini takip ettiği Pret A Manger‘a vardığını fark ettiğinde elini kapıya uzattı ama fotosel sensörü algılamadan geri çekildi. Camdaki yansımasından üstüne başına çeki düzen verdi, öne dökülen saçını kulaklarının arkasına sardı, boğazını temizledi derin bir mefes aldı ve sakince içeri adımını attı. Kafe iş çıkışı çevre ofislerden kahve ve sandviç için mekâna akın edenlerle doluydu. Sanal gözlükleriyle, ya da yalnızca asistanlarının görüş alanlarına yansıttığı arayüzlerden nete bağlanan işkolikler, kahve eşliğinde eğlenceli ya da gergin diyaloglara dalmış çiftler ve ellerindeki basılı kitapların sayfalarını çeviren nostaljikler arasından sıyrılırken gözleri kumral, hafif kel, ela gözlü, orta boylu hedefini, dedektif Osian’ı arıyordu. Orta yaşlı adamı en uzak köşede, kafenin tuvaletlerinin hemen yanında olduğundan pek de popüler olmayan alanda iki kişilik bir masada tek başına otururken buldu. Kot pantolonu ve tişörtüyle kafenin takım elbiseli kalanından ayrılıyordu. Hızla yanına geldi ve “Merhaba, ben Nil” dedi.
Osian kafenin girişine doğru bakan kafasını ona doğru çevirip “Geç kaldın” diye cevap verdi, kadının havada asılı kalan eline aldırmadan kafenin girişini kesmeye geri döndü.
Nil elini utanarak geri çektikten sonra masanın karşısındaki sandalyeyi çekip otururken “Trafik, kusura bakmayın” dedi.
“Şunlara bak.” dedi Osian, parmağıyla çaktırmadan hararetli bir konuşmanın ortasında olan bir ikiliyi işaret etmişti. “Ne görüyorsun?”
Nil parmağın gösterdiği yöne bakarken “hemen başladık sanırım” diye düşündü. İkili: siyahi bir adam ve Asyalı bir kadın, duyamadığı bir tartışmaya devam ediyorlardı. Kısa boylu, kel adam konuşurken huzursuzca yerinde oynuyor, dizinin temposu taburesini sallıyor, parmağıyla dışarıda bir yerleri işaret ederken sorgularcasına sesleniyordu. Uzun boylu kısa siyah saçlı kadınsa kollarını kilitlemiş, boynu hafif bükük, sesini yükseltmeden cevap veriyordu ama gözlerini iki de bir uzaklara kaçırıyordu.
“İkisi de iyi giyimli, pahalı aksesuarlar taşıyorlar. Plaza beyazları… Bakışları, duruşları… Bence sevgililer. Erkeğin beden dili saldırgan, kadını bir konuda suçluyor olmalı. Aldatıldığını düşünüyor olabilir… Dışarıda bir yerlerde olan bir olaydan, gelecekteki bir planlarından ya da yabancı birilerinden bahsediyor gibi…” dedi Nil. Son cümlesini tamamladığında varsayımlarında biraz abartıya kaçtığını hissetmişti ama artık çok geçti.
“Enteresan… Yarın bu adam evinde ölü bulunsa ne düşünürsün?”
Nil soruyu beklemiyordu ama yine de düşünmeden yanıtladı: “Bu tartışma kadını zanlı yapmaz ama tabi şüpheli yapabilir… Başka kanıtları incelemek lazım…”
“İlginç…” dedi, kısa süreliğine Nil’e bakarak devam etti “Hoş geldin Nil, anladığım kadarıyla Lütuf Koruma’ya yeni katıldın, doğru mu?”
Nil şaşırmıştı, izlediği ikiliden koparak dedektife döndü. O konu kapanmış mıydı şimdi? Doğru bilmiş miydi? Saçmalamış mıydı? Masaya hiç bakmamıştı, bir şeyleri kaçırmış olmalıydı… “Evet, dedektif” diye yanıtladı.
“Osian yeterli.” dedi dedektif kendini işaret ederek.
Kadın onay verir şekilde kafasını salladı.
“Güvenlik izin düzeyin?” diye sordu Osian.
“Düzey üç. Tabi ki… Dosyamı görmüş olmalısınız.” dedi, cümlenin sonuna sesiyle soru işareti koymuştu.
“Ne? Tabi, tabi… Protokol icabı sormak lazım…” derken gözleri halen tartışan çiftteydi. “Söyle bana Nil, Lütuf Koruma cinayet büronun ana amacı nedir?”
“Sınava geri döndük sanırım” diye düşündü Nil ve ciddi ses tonuyla yanıtlamaya başladı: “Lütuf’dan beri tüm insanlar nöral takviye implantı taşımak zorundalar. Bu siberbeyinler sayesinde tüm insanlık, yani en azından Birlik himayesinde yaşayanlar, birbirine bağlılar.”
Uzaklara dalmış Osian’ın dikkatini kaybettiğini düşündü. Fazla mı “gaz ve toz bulutu” başlangıcı yapmıştı? Toparlamalıydı, devam etti: “Tabi bu bağlantının dezavantajı da var, nadir de olsa ölümle sonuçlanabilecek müdahalelerde bulunulabiliyor. İşte bizim amacımız siberbeyni yanan, pardon nöral takviye implantı insinere olan bireylerin katillerini yakalamak…”
“Diyorsun… Ana amaç bu mu? İş katil yakalamaksa Birliğin güvenlik şirketlerinden biri de yeterli olmaz mıydı?”
Nil dudağını hafifçe ısırdı. “Nöral takviye implantlarını yok etme gücü sadece Jüpiter’e aittir.” diyerek Jüpiter’in Lütfu kodeksinden alıntı yaptı ve ekledi: “Lütfun korunması için insan müdahalesinin engellenmesi lazım…”
“A evet. Lütuf Koruma. Peki, Jüpiter insinerasyon yapabilirken, biz neden insan katillerden şüpheleniyoruz?”
Nil’in gözleri açılmıştı. Endişeli bir biçimde sağına soluna baktı.
“Düzey üç demiştin, di mi?” dedi Osian, artık çiftten Nil’e dönmüştü.
Nil sesini kısarak “İnsinerasyon beyinde otopsiyle ortaya çıkabilecek izler bırakır. Bu izler incelendiğinde insan müdahalesi olup olmadığı ortaya çıkar.”
“Güzel… On iki iz… Ya pozitif ya da negatifler. Çeşitli özgün örgüler var ve bunlardan bir kısmı Jüpiter’e ait.”
Kadın çok iyi bildiği bu ifadelerin soru olmamasına bozulduğunu belli etmemeye çalışarak onaylar şeklinde kafasını sallıyordu.
“En iyi desteciler bile siberbeyin saldırısı yaparken Jüpiter-dışı izler bırakır.”
Osian onaylar şekilde kafasını salladı ve elinin bir işaretiyle bir rakamlar serisini kendi sanal alanından Nil’inkine gönderdi. Nil görüş alanına girerek havada uçuşan parlak rakamları anlamlandırmaya çalışırken Osian sanki yazılı ifade yeterli değilmiş gibi okumaya koyuldu: “Bir, iki, üç, yedi…”
“Pozitifler?” diye sordu Nil.
“E, yani…” diye yanıtladı Osian kadının kendine kızmasına izin vermeden ekledi “Ne görüyorsun?”
“Ben… Bilmiyorum, tanıdık değil… Jüpiter-dışı.”
“Tabi ki… A kare artı b…”
“Efendim?
“Yok bir şey… Yeni bir sekans bu. İlk kez dün ortaya çıktı…”
“Maktul?” diye sordu Nil.
“Maktuller.” diye düzeltti Osian ve elinin bir hareketi ile üç profili Nil’e gönderdi. Nil raporları sesli bir şekilde özetlemeye başladı. Osian bir yandan kadını dinlerken bir yandan da kahvesini yudumluyordu.
“Adar Fırat, otuz dört yaşında, erkek, lisanslı serbest taksi şoförü, temel sigortalı. Enfield’daki geçici barınaklarda ikamet ediyor. Karısı insinerasyon anını fark edip en yakın hastaneyi aramış.” dedikten sonra onay bekler bir ifadeyle Osian’a baktı. Bir tepki alamayınca devam etti.
“Alex Trent, elli beş yaşında, erkek, Birlik dış çember çalışanı, Vince inşaat, premium sigortalı, Islington’da bir dairede ikamet ediyor. Vital sinyali kesilince sigorta şirketi anlaşmalı hastane ve güvenlik şirketini aramış.” Birkaç saniyelik duraksama ve yine devam etti.
“Kali Sandhu, yirmi yaşında, serbest servis elemanı…” dedikten sonra biraz duraksadı, Osian ile göz göze geldi, kafenin kapısına baktı ve “…bu Pret A Manger’da çalışıyor…” diye tamamladı. Osian’ın yüzüne bir yanıt bekler gibi baktı, beriki tepkisiz kalında devam etti. “Temel sigortalı, Southall’da ailesinin yanında ikamet ediyor.”
“Öldüklerini biliyorsun değil mi?”
“Evet, tabi ki de… Ne demek ist…” tamamlayamadan Osian araya girmişti: “Hayır, geçmiş zaman kullanmıyorsun da…”
“Bilmem, sadece bilgi bunlar, hangi zaman kipinde olduğunun önemsiz olduğunu düşündüm…” dedi karşıdaki sessiz kalınca da: “Kali Sandhu da babası tarafından sabaha karşı yatağında ölü bulunmuş ve hastane ile irtibata geçilmiş.” diyerek raporları özetlemeyi tamamladı
“Başka ne görüyorsun?”
Nil bir kez daha hızlıca dosyaları taradı ve “Üçü de sabaha karşı üç gibi ölmüş.” dedi.
“Gibi derken?” diye sordu Osian.
“Tam olarak sabaha karşı üçü beş geçe.”
“Peki bu ne demek?”
“Aynı sekans ve aynı zaman, tesadüf olamaz” diye yanıtladı Nil.
“Yani aynı sekans da tesadüf olamazdı ama evet, haklısın ana fikir o… Peki neden bu üçü?”
“Sormamız gereken ‘Kim bu üçünün ölümünden fayda sağlar?’” dedi Nil özgüvenle.
“Çok da bir güvenliği olmayan üç kişiyi öldürmenin daha az dikkat çekici yolları var. Mesela teker teker öldürmek…” dedi Osian tam da bu cümlesini kurarken arkasındaki tuvaletlere açılan kapıdan çıkan ve diyaloğun bu kısmına kulak misafiri olduğundan gözleri fal taşı gibi açılan yaşlı amcayı görmemişti.
Nil, amca uzaklaşana kadar gözlerini tavana dikerek düşündü. “O zaman, 13 Şubat sabah 03:05’de aynı anda ölmeleri kime fayda sağlar? Mesela, ertesi gün işe gidemeyeceklerini garantilemiş oluyorsun.” dedi ve ekledi “Bir saniye!” dedi heyecanla hızla kontrol ettikten sonra ilan etti: “Alex ve Kali, ikisi de Canary Wharf’ta çalışıyor”.
“Yani buralarda çalışıyorlardı.” dedi Osian, geçmiş zamanı vurgulamıştı.
“Evet, evet. O zaman katilin buradaki plazalar ile ilgili bir planı olmalı. 14 Şubat’ta…”
“Sevgililer günü sürprizi?”
“Ne? Hayır, bilmiyorum. Sonuçta bir sürü Birlik şirketinin ofisi var burada. Vince inşaat gibi… Para, şirketler arası casusluk ya da terörist aktivite olabilir…”
“Peki ya Adar?”
Yine Nil gözlerini tavana çevirdi. Sonra Birliğin transportasyon veri tabanından birtakım verileri ekranına çağırdı. Görme alanını ele geçiren haritaları incelerken parmağı havada dans ediyordu. “Siktir!” deyiverdi ve hemen ardından “Özür dilerim” dedi mahcup bir ses tonuyla.
“Ne gördün?”
“Adar’ın Canary Wharf’a yolcu taşıyor olabileceğini düşündüm ama güzergahı daha çok Kensington ile şehir merkezi arasına odaklanmış…”
“Belki de…” dedi Nil ve yeniden transportasyon veri tabanına dönerek Adar’ın işe gelemediği gün yerine kimin geçtiğine baktı: Sharmin Taylor. Sonra da şüphelisinin şehirdeki hareketini ve uğradığı yerleri takip etti. Canary Warf ile alakası yoktu. Elinin bir işaretiyle dosyaları Osian’a pasladı.
“Şimdi Adar şoför değil mi? Belki de bu üçünün bir bağlantısı vardır. Ortak politik bir görüş ya da ne bileyim bir tarikat üyeliği… Adar ekibin şoförü, diğerleri de…” dedi, biraz duraksadı ve devam etti: “Bilmiyorum, üye olabilirler.”
“Ne görüyorsun?”
“Adar’ın adli sicil kaydında birkaç trafik vukuatı var. Kavgalar, küçük ihlaller… Kayda değer değil ama lisansını koruyabilmiş olması şaşırtıcı. Kali son iki yılda dört farklı kafede çalışmış. Alex’in de çalışan puanı pek parlak değil. Onun dışında çok bir şey yok. İlk bakışta pek birlikte takılacak tiplere de benzemiyorlar. Daha fazla veri lazım.” dedi Nil.
Osian sandalyesinde geriye yaslandı, bacak bacak üstüne attı ve bir parmak hareketiyle yeni bir grup dosyayı Nil’e postaladı.
Nil açtığı dosyanın görüş alanına dökülen içeriğine bakarken ağzı açık kalmıştı. Kadın maktullerin sosyal medya profillerine, özel mesajlaşmalarına, takipçilerinin ve takip ettiklerinin listelerine, alış-veriş alışkanlıklarına, sevdikleri müzik ve filmlere dalmışken Osian bir süre kadını izledikten sonra kalkıp baristaya yöneldi. Elinde iki kahve ve vegan sandviçlerle döndüğünde kadın bir sağa bir sola bakıyor, göz hareketleri ya da dışarıdan belli olmayan nöral komutlarla görüş alanındaki ekranlarda bir sayfadan diğerine geçiyor, bazı verileri işaretleyip asistanından belli karşılaştırma algoritmalarını çalıştırmasını istiyordu.
“Ne görüyorsun?” diye sordu Osian. Hemen sonrasında sandviçini yemeye başlamıştı.
“Alex’in alış-veriş profili depresif olarak işaretlenmiş. Alkol, serotonin yükselticileri, sakinleştirici ilaçlar, meditasyon paketleri… Aralarında Birlik onaylı olmayan siberneyin eklentileri de var. Takılma/paylaşım oranı oldukça yüksek… Günde en az iki saat geçiriyormuş. Son aylarda sakıncalı konuları takip etmeye başlamış. Kendine zarar verme, ketamin meditasyonu, tripli jüponazi… Nadir paylaşımları iş yeri haksızlıkları ve mobbing ile ilişkili. Anti-kapitalist eğilimleri var ve popülist skoru düşük. Yalnız geçen hafta psikiyatrik destek almaya başlamış ve üç gün önce de mobbing konusunda uzman bir avukatla iletişime geçmiş.”
“Düzeliyor muydu diyorsun?” dedi Osian yemeğine ara vererek.
“Sanki… Yani en azından bir şeyler yapmaya başlamış. O zamandan beri sosyal medyada zaman geçirmiyor ve pek bir şey paylaşmamış.”
“Öldüğü için olmasın?” dedi Osian yüzünde gülümseme bile yoktu.
“Hayır son üç günü kastediyorum tabi ki…” dedi Nil.
“Ya gerçek dünya, dışarı çıkıyor mu, arkadaşları var mı?” diye sordu Osian.
“Çıkıyorsa bile paylaşmıyor. Sanmıyorum… İçine kapanık bir tipe benziyor. İş arkadaşlarına ve takipçilerine kıyasla sosyal hayatı yok sayılabilir…”
“O zaman kapitalizm mi öldürmüş onu, Vinci inşaat mı?”
“Bilmiyorum ama pek teröriste benzemiyor. Belki bir örgütü gizlice destekliyor olabilir. Bilemiyorum…”
“Peki, ya diğerleri?” diye sordu Osian gözleri kafenin girişine dönük sandviçini yemeye devam ediyordu.
“Kali zamanında atarlı bir ergenmiş. Lisede Birlik karşıtı eylemlere katılmış, sakıncalı pek çok paylaşımda bulunmuş ve Genç Antikapitalistler’in üyesiymiş. Hatta bir ara Desimal bunu mor olarak da işaretlenmiş ama sonra…” biraz düşündükten sonra “Bu kadar hızlı bir değişim… Tam emin değilim ama kesin lisede Federasyoncu eğilimleri olan bir sevgilisi vardı bunun, aslında üç de adayım va…” tamamlayamadan Osian araya girmişti: “Cinayetler konusunda… Bu adaylardan mı şüpheleniyorsun?”
“Ha… Hayır. Ne diyorduk? Evet, liseden sonra pek Birlik karşıtlığı kalmamış. Çok aktif sosyal medya kullanıcısı, sağlıklı bir takipçi sayısına sahip, takılma/paylaşım oranı da ideal, popülist skoru tavan… Genellikle moda, gece hayatı, ilişkiler konusunda paylaşım yapıyor. Düzenli olarak dışarı çıkıyor, farklı mekanlardan paylaşımları var. Ciddi oranda beğeni topluyor. Daha içerikli paylaşımları daha çok modellik hayalleri, gelecek kaygısı ve hizmet sektörünün zorlukları ile ilişkili. İşte burada işler biraz renk değiştiriyor. Çünkü Kali’nin linççi eğilimleri var.”
“Nasıl yani?”
“Saygısız ya da kaba olduğunu düşündüğü müşterileri afişe edip, takipçilerinden onları iptal etmelerini talep ediyor. Destek aldığı durumlar da olmuş ters teptiği durumlar da… Viral olmuş milleti azarladığı, bağırış çağırış kavga ettiği videolar var…”
“O zaman bu dikiş tutturamamasını açıklıyor.” Dedi Osian sessizce.
“Neyi?”
“Kali’nin farklı yerlerde çalıştığını söylemiştin ya.”
“Evet, doğru ya” dedi Nil, avucuyla hafifçe alnına vurmuştu.
“Kavga ettiği bir müşteri mi öldürmüştür onu?” dedi Osian ciddi bir ses tonuyla.
“Ne? Hayır, sanmıyorum. Dur daha ilginci var.” dedi Nil ve Osian’ın dikkatinin şimdi tek başına oturan Asya’lı kadında değil de kendinde olduğuna emin olduktan sonra devam etti.
“Kali çok savurganmış. Alış-veriş profili ve gece hayatı, sosyoekonomik durumuyla ve tahmini gelir düzeyiyle uyumlu değil.”
“İlginç. Devam et.”
“Orta yaşlı, iyi sosyoekonomik durumlu dört farklı erkekle iletişim kurmak için kullandığı dört farklı sosyal medya hesabı var. Takma isimler kullanıyor, ailesinin haberi yok. Bu dördünden birinin Vinci inşaatta çalışıyor olmasını umuyordum…” dedi Nil, Osian’ın yüzündeki şaşkınlığı görünce de: “Cinayetler arasında bağlantı kurabilmek için…” diye açıkladı.
“A. Ondan demek, iyi düşünmüşsün. Bağlantı kurmak önemli.” dedi Osian, Nil onun kinayeli olduğunu düşündü ama emin olamadı. Devam etti.
“Bu olası sevgililerin de profilleri genel olarak temiz. Terörist örgüt ya da tarikat üyesi değiller…”
“Pardon, biz neden terörist arıyorduk?” dedi Osian, boş bardağına bakarken kahvesinin bittiğine üzülmüş gibiydi.
“Üçlünün arasında bağlantı kurabilmek için. Sonuçta hem Alex hem de Kali’nin anti-kapitalist eğilimleri olmuş.”
“Adar’ın da olmuş mu?”
“Hayır. Adar ile ilgili pek bir şey yok. Yani sosyal medyayı o kadar az kullanıyor ki şüpheli olarak işaretlenmiş. Görebildiğim tek veri çalışmayan karısının profilinden. O da inanacak olursan mutlu bir evlilik tablosu… Alışveriş profillerinden maddi sıkıntı çektikleri belli. Gerçi yaşadıkları yer ve işleri de onu tahmin etmek için yeterdi…”
“Bu kadar mı?”
“Yani biraz esnetme olacak ama Adar’ın bir öfke problemi olabilir. Nete düşmüş birkaç videosu var. Trafik kavgaları… Anladığım kadarıyla çabuk sinirleniyor. Arabasından inip milletin üzerine yürüdüğü videolar… Fiziksel şiddet yok ama hakaret ve tehdit bolca.”
“O zaman yolda ona sinirlenen biri öldürmüş olabilir mi?”
“Ya işte sıkıntı da orada değil mi? Rastgele üç kişi bulsak da bu neyi açıklayacak? Alelade bir kişi başka birini öldüremez ki, en yetenekli desteciler bile insinerasyonda zorlanıyorlar.”
Osian bir şey söyleyecekmiş gibi yerinde kaykıldı ama devam etmeden kadın konuşmaya başlamıştı.
“Bu insanları birbirine bağlayan da pek bir şey yok. Üçü de yeraltı Güney Asya müziği seviyor. Çok büyük ihtimalle geçen seneki festivalde bir konserde aynı grupları dinlemişler. Orada birilerini kızdırmış olabilirler mi?
“Bir yıl önce?” dedi Osian, kadın soruya aldırmadan devam etti.
“Kali ve Alex’in favori filmleri arasında Bulut Atlas’ı var, Adar ve Kali’nin favori kitabı Mülksüzler… Başka da bir sürü film, şarkı, deneyim, kitap… Hiçbiri ortak bir düşmana neden olmaz” dedi Nil, bıkkın bir şekilde kafasını önüne eğip eliyle alnını ovalamaya başlamıştı. Olduğu yerde gerindi, buz gibi kahvesinden bir yudum, soğuk sandviçinden bir ısırık aldı.
Osian sessizdi.
“Şimdi. Diyelim ki, bunların üçü de depresif, hayattan bezmişler. Sıkıntılılar…”
Osian kaşlarını kaldırmıştı, Nil devam etti:
“Belki de sadece Alex değil, üçü de kendini öldürmeyi düşünüyordu.”
“Ne?” dedi Osian sesindeki şaşkınlığı gizlememişti.
Nil eliyle dur işareti yaptıktan sonra devam etti: “Üçü bir desteyicle birbirlerinden bağımsız olarak anlaştı. Desteci üçünü aynı anda kızarttı. Nasıl?”
“Çok kötü…”
“Farkındayım. Peki o zaman bunlara sinirlenen bir takım bağımsız azmettiriciler netten tesadüfen aynı desteyicle anlaştılar ve bu desteci de bilinmeyen bir nedenden üç hedefini aynı anda ortadan kaldırmaya karar verdi. Belki de acelesi varmıştır… Eş zamanlı üç insinerasyonu becerebilecek bir desteci var mı bilmiyorum gerçi.”
“Yani hipotezinin tek sıkıntılı tarafı bu, öyle mi?” dedi Osian eli çenesinde.
“Bilmiyorum Osian. Neden bir desteci bu üçünü aynı anda öldürme ihtiyacı duyar onu anlayamıyorum. Profillerinde hiçbir şey yok.”
“Öncelikle, bu implantların nasıl çalıştığı konusunda hiçbir fikrimiz yok, unutma. Herkes birbirine bağlı olduğunu biliyoruz. Bu bağlantıyla neler yapılabilir bilmiyoruz. Desteci olmayanların istemsizce başkalarını etkileyebildiği örnekler var. Farkında olmadan gönderilen mesajlar, dosyalar hatta zararlı komutlar…”
“Yani?” dedi Nil hafifçe yükselen bir öfkeyle. “Desteci olmayan herhangi biri de onları öldürmüş olabilir mi diyorsun?” dedi. Biraz düşündükten sonra ayağa kalktı, sesini yükseltmişti: “Dur bir saniye… Sen zaten katili buldun, değil mi? Sana yardım etmiyorum, sadece beni test ediyorsun.” dedi Nil, yüzü kızarmıştı.
“Sakin ol. En azından bulunacak bir katilin olduğunu biliyorsun. İnsinerasyonların onda biri faili meçhuldür.”
“Yüzde on ikisi!” dedi yerine oturmadan. Sandviçinden bir ısırık daha alıp devam etti: “Gerçi senin vakalarında oran daha çok yüzde bir gibi.”
Osian belli belirsiz gülümsedi.
“Desteci aramıyoruz o zaman. İşimin kolaylaştığını söyleyemem…”
“Sosyal medya profillerinde fazla kayboluyorsun. Zamana odaklan”
“14 Şubat. Defalarca baktım: ne bir plan ne de sıra dışı bir işe girişeceklerinin göstergesi var…”
“14 Şubat’ta bir şeye girişemezler çünkü zaten ölüler” dedi Osian.
Kadın önce kinayeye çarpık bir gülümsemeyle yanıt vermişti ama sonra gözleri açıldı
“13 Şubat!”
Osian sessizdi.
Nil günlük raporların detaylarını önüne dizdi. Yoğun aktiviteden kan çanağına dönmüş gözleri sanal ekranları tararken: “13 Şubat’a bakalım o zaman.” dedi.
Gözleri Kensington ve Şehir Merkezi arasında gidip gelen yeşil noktayı izlerken “Adar’ın hareketlerinde bir anormallik yok” dedi ama hemen ardından “Bir saniye…” diye ekledi. “Saat 08:35 gibi Waterloo alt geçidinde 8-10 dakika durmuş.”
“Yani?”
“Trafik akmaya devam ediyor, o ve başka bir araç daha durmuşlar… Kavga ya da başka bir şey olabilir. Diğer aracın bilgileri gizli, sanırım Birlik şirketlerinden birinin aracı. Eğer sokağı gören kameraların kayıtlarına ulaşabiliyor olsaydık…” Nil cümlesini tamamlamadan Osian kamera kayıtlarını ona göndermişti.
Nil hızlıca aracın kaydını çıkarttı “Vinci inşaat!” dedi sesli bir şekilde.
Osian sessizce gülümsedi ve kadın yeni hedefini takip ederken masadan ayrıldı. O Sıcak kahveler ve böğürtlenli muffinler ile geri döndüğünde kadın hemen konuşmaya başladı.
“Sürücüden bir şey çıkmadı. Aracın yolcusunu bilsek iyi olurdu.” dedi beklentili gözlerle Osian’a bakarak.
“Şirkete sorabiliriz ama yanıt gelmesi zaman alır.” dedi Osian. Nil içinden “hayret, elinde hazır yok mu?” dedi.
“Araç şehir merkezinden buraya, Canary Warf’a gelmiş ve…” dedi Nil ve beklentiyi arttırmak için bir iki saniye bekledikten sonra ekledi: “Pret A Manger’a uğramış!”.
Osian tepkisiz, muffindan bir ısırık alıyordu. Yüzü asılan Nil “Sen bunu zaten biliyordun” dedi.
“Yolcu, sadece buraya gelmekle de kalmamış, bizim Kali’nin gazabına da uğramış. Neden tartıştıklarını bilmiyorum ama videosu var. Yüzü görünmüyor, uzun boylu siyah kısa saçlı, iyi giyimli bir kadın. Üst düzey bir pozisyonda çalışıyor olmalı.” dedi Nil, kaşınan gözlerini ovuşturdu, ağrıyan boynuna masaj yaptı.
Gözünü ekranlardan ayırıp masasına baktı. Önünde duran biri sıcak ikisi soğuk kahveyi ve yarısı yenmiş sandviçi es geçip muffini kaptı. Kahveyle yumuşatıp hızlıca yedikten sonra izin isteyerek tuvalete geçti. Aynadaki aksının derbeder haline acıdı. Yüzüne su atıp saçlarını düzeltti.
Masasına dönüp Alex’in dosyasını açtı. Biraz inceleyip konuşmaya başladı:
“Şüpheli sonrasında Vinci ofisine gidiyor. Asıl sürpriz şu: Alex’in avukatı da orada. Tahminimce son bağlantı da bu. Şüpheli Alex’in mobbing davası açmayı düşündüğü yöneticisi olmalı. Olası üç adayın ikisi kadın ama fotoğraflara bakınca… Siktir!” dedi ve hızla arkasını döndü ve kafenin girişindeki kadına baktı sonra dehşet içindeki gözlerle Osian’a döndü.
“Bu… O!” elleri koltuğun kenarında, ayağa mı kalksın arkasına mı dönsün kararsız donakalmıştı.
Osian ağzının kenarındaki kırıntıları peçeteye silip kahvesinden bir yudum aldıktan sonra: “Evet” dedi sakince ve eliyle otur işareti yaparken ekledi: “Meng Yao kendi isteği ile burada, o yüzden sakin ol.”
Nil birkaç saniye bekledikten sonra: “O zaman katilimiz o. Vaka çözüldü!” dedi.
“Hayır. Bağlantın var, gerekçen var, kanıtın yok, cinayet aracın belli değil.” dedi ve aralarında Vinci inşaattan alınan gerekli izinlerin ve yolcunun kimliğinin de bulunduğu bir takım dosyayı Nil’e gönderdi.
Nil gelen dosyalara aldırmadan hızlı hızlı “Bir saniye, sen demedin mi katil desteci değil diye. Ayrıca insanların hiçbir bilgisayar deneyimi olmadan zararlı komutlar gönderdiği örnekler de var dedin… Kızımız trafikte Adar’a, burada Kali’ye ve ofisinde Alex’e sinirlenir, üçü de ölür.” dedi.
“Birincisi ben katil desteci değil demedim. İkincisi bahsettiğin örneklerde kişiler karşısındakine bir öfke nöbetinde ya da duygu patlamasında istemeden bir komut gönderiyor. Bu aynı şey değil.”
“O zaman planlı bir şey miydi diyorsun? Öfkelendiği kişileri öldürmek için bir desteci tuttu. Saati de kendinin evinde mışıl mışıl uyuduğu bir zamana denk getirtmiş olmalı.”
“Spekülasyona daldın, dosyayı incele, şüphelini tanı.”
“Tamam. Bir bakalım” dedi bıkkın bir şekilde sayfalarca veriyi incelerken.
“Kensington’da yaşıyor. Vinci’de yerel maliye ofisinin müdürü. Evli.” dedi ve eşinin bilgilerini çağırınca beklediği gibi birkaç saat önce kafede olan siyahi adamı gördü. Kısaca adamın profilini taradıktan sonra devam etti: “Hali vakti yerinde, şirketteki konumu iyi. Profili işkolik, takıntılı ve kontrolcü olarak işaretlenmiş. Mesajlaşmalarından ev gönderi yorumlarından çok da kibar ve anlayışlı olmadığını görüyoruz. Empati kuramamakla suçlanmış. Kinayeli bir fan grubu var. Cadı Meng adında. İşten kovdurduğu insanlar kurmuş. Vay canına… On üç kişi var burada… Cinayet zamanı sosyal medya aktivitesi yok. Uyuyormuş gibi mi yapıyoruz acaba?” dediğinde Osian parmağıyla yeni bir dosya pasladı.
“Meng’in gece siberneyin aktivitesi. Bunu nereden buldun, yetkimiz dahilinde mi?”
“Kendi paylaştı”
“Hadi ya…” dedi ve verileri incelemeye koyuldu.
“Hmm, gerçekten uyuyormuş o zaman.” dedi, kafasını kaldırdığında Osian’ın yeni bir kahve servisi için masadan ayrıldığını gördü. Kendi kendine “sırf bunu söylemek için bu kadar siberbeyin verisine gerek yoktu gerçi” dedi, delux sigorta kapsamında takip edilen verilerin çeşitliliğine hayret ederken. Tam dosyayı kapatacaktı ki sorumlu hekimin notu dikkatini çekti.
“EEG ve ERP verileri REM sırasında geçirilen çok odaklı bir nöral nöbete işaret etmektedir.”
“Ne yani kâbus mu görüyormuş” dedi içinden ve verilerin detaylarını açtı. Ne olduğunu bilmediği piklerin yükseliş ve inişlerini takip ederken parmağı doktorun her iki ölçek için de anormallik olarak işaretlediği yerde takılı kaldı. Parmağını yavaşça zaman göstergesine indirdi. Saat 03:05’i gösteriyordu.”
“İyi misin?” diye sordu Osian, eliyle sıcak kahveyi uzatırken.
“Onları… Uyurken mi öldürmüş?”
“Sabahki sosyal medya paylaşımına bak”
Nil hızlıca 14 Şubat sabahı kadının ilk paylaşımına erişti. Paylaşımın kendisi silinmişti ama kopyası arşivlerde saklanıyordu. Meng paylaşımında rüyasında “parmağını şıklatarak çevresindeki niteliksiz asalaklardan nasıl kurtulduğunu” anlatıyordu. “İşte tam bana göre bir süper güç” diyerekten de bitiriyordu.
“Ne dilediğine dikkat et” dedi Osian.
“Bu… İnanılmaz.” dedi heyecanla sonrasın yüzünün rengi atmaya başladı. “Bizi biliyor mu Osian?” diye sordu endişeyle.
“Korkma, sana zarar veremez.”
“Üç kişiyi öldürmüş!”
“Dört. Sinyali bilinçli bir şekilde gönderebildiğini sanmıyorum.”
“Dört mü? Ne diyorsun?”
“Eski bir olgu, iki yıl öncesinden. Nörolojik sinyal paterni belirlendikten sonra geçmişte benzer bir şey yaşanmış mı diye kontrol ettim.”
“Sekans yeni değil miydi?”
“İşin ilginç tarafı da o: aynı sekans değil. Ortak matematiksel bir formülle ifade edilebiliyor gerçi.” derken Osian’ın gözleri boşalan kafede ileride tek başına oturan kadına dalmıştı.
Nil parmağını şıklattı: “Tamam, her neyse. Asıl soruna odaklanabilir miyiz? Düşünerek insanları öldüren sosyopatik eğilimli bir katil üç masa ötemizde oturuyor, ne yapacağız?”
“Biz mi? Hiçbir şey…”
“Ne demek hiçbir şey?”
“Sen ne yapardın Nil? Hapse mi atardın, şüphesiz bu onu durdurmaz. Öldürür müydün? Jüpiter’in Lütfu siberbeynine müdahale etmemizi engelliyor. Eğer bağlantısını kesersek Jüpiter onu anında insinere eder.”
“Başka bir opsiyonumuz olmadığına göre, evet.”
“Ve sosyopat olan Meng, öyle mi?”
“Ben kimseyi öldürmedim!” dedi Nil sesi yükselmişti.
“Emin misin?” dedi Osian sertçe.
Nil ağzını açtı ama konuşamadı.
“Yüzde on iki” diye fısıldadı Osian yerinden kalkarken. Nil birkaç saniye duraksadıktan sonra ayağa fırladı. Dengesini kaybetti, yere düşecekken son anda duvara yaslanmayı başardı. Yorgundu. Gözleri bulanık görüyordu. Hava kararmış. Kafe o, Osian ve Meng dışında boştu. Çalışanlar çoktan gitmişlerdi. “Kaç saat geçti” diye düşündü. Osian Meng’e doğru ilerlerken kafenin kapısı açıldı. Resmi kıyafetli ve önlüklü bir grup Lütuf Koruma ajanı içeriye dalıp Meng’in etrafını sardı. Kendini toparlayan Nil kadına varmadan Osian’a yetişmeyi başarmıştı.
Osian Nil’e dönüp: “Madrid’e varana kadar uyanık tutulacak. Sonrasında da uzunca bir süre REM blokörü kullanacak. Beyin aktivitesi sürekli izlem altında olacak. Labdakiler bir daha olmasını engellemeye çalışacak…” derken ikili kadının yanından geçiyordu. Nil zamanın yavaşladığını hissetti. Çenesi titreyen kadının yanağından süzülen yaşların akışını seyretti. Bir daha göremeyeceği kocasına söylediği son sözleri merak etti. Gerçeği söyleyemezdi. Gerçi kimse bilemezdi. Lüftu korumak sırrı korumaktı.
“Kendi hayatını kurtarmak için yaptığı anlaşma buydu.” dedi Osian dibindeki Nil’in gözlerinin içine bakarak. “Anlıyor musun, bu iş sadece bulmaca çözmekten ibaret değil.”
Nil titreyen sesiyle “Anlıyorum” dedi.
“Tebrikler dedektif” dedi Osian, “Yarın görüşürüz.”
Son